27 Ocak 2012 Cuma

İSTANBUL’DA KAR…

Kar eğer evdeysem işe gitmiyorsam acil bir işim yoksa çok güzeldir. Bugün, sıkı sıkı giyinip kendimi dışarı attım.

Önce sevgili komşuma uğradım; birlikte karı seyredip kahve ve çikolata keyfi yaptık. Ardından hem karda yürümek hem de alışveriş yapmak için markete doğru yola çıktım.

Yolda fotoğraf da çektim. Sitenin korusunda ve yürüyüş yolunda kar başka güzeldi.














Korkmayın, sadece acemi birinin kardan adamı:)

KAR, KİTAP VE YEMEK

Bugün İstanbul’da kar yağıyor. Benim nadir olarak işe gitmediğim bir gün. Bu fırsatı iyi değerlendirdim ve bir süredir okuduğum kitabı nihayet bitirdim. Yemek bu aralar ilgili alanlarımın başköşesine kurulmuş durumda. Okuduğum kitaplarda ve yazılarda, izlediğim programlarda yemek ön plana çıkıyor.

Bitirdiğim kitap, yemek kültürü üzerine öykülerden oluşuyor. Muriel Barbery “Gurmenin Son Yemeği” adını taşın kitabında Fransız mutfağını anlatırken vakti zamanında Fransa’nın sömürgesi olmuş Kuzey Afrika ülkelerine ve Yunanistan gibi Fransızların tercihi tatil bölgelerine gidiyor. Aslında kitabın kahramanları pastalar, yemekler, içkiler, dondurmalar ve birbirinden lezzetli tatlar. Bu kahramanların arasına serpiştirilmiş çoğu Grenelle Sokağı’ndaki apartmanda oturan insanların başından geçenler ise oldukça karamsar.

Kitapta benim en sevdiğim ve aynı zamanda aklımda kalanlar ise; gurme köpek, Yunan tatlısı olarak anlatılan lokma,  Fas yemekleri ve merak uyandıran ceylan boynuzu tatlısı, Kazablanka filmindeki Rick karakterinin ismini taşıyan kediciğin sahibini anlattığı bölümler.


Fransız yemek ve içecek kültürünü merak ediyorsanız bu kitapta çok şey bulabilirsiniz. Ben “Gurmenin Son Yemeği”ni de bu yüzden okurum.

BUKET UZUNER’İN YOLDA KİTABI

Kitap bana 2009 yılında bir solukta okuduğum Buket Uzuner’in yazdığı “Yolda” kitabını anımsattı. Uzuner kitapta, dünyanın çeşitli ülkelerine yaptığı seyahatleri ve bu ülkelerin mutfaklarını anlatıyor. Sadece anlatmakla da kalmıyor tarifler de veriyor.

Kitap gezgin ruhuma iyi gelmişti. Buket Uzuner’in “Yolda” kitabını şiddetle tavsiye ederim. Mutlaka okuyun yüzünüze bir tebessüm yayılır ve uzak diyarları keşfedersiniz. 


26 Ocak 2012 Perşembe

HAFİF BİR AKŞAM YEMEĞİ


Yemek yaparken ya da hamur işleri hazırlarken az kişi için tarif bulmak zordur. Bazı tarifler yarı malzemeyle yapılamaz…

Ya malzeme listesinde yarıya bölünemeyecek miktarlar vardır ya da çıkan sonuç beklendiği gibi olmaz.

Bugün vereceğim tarifler tam iki kişilik, hatta üçüncü kişi bile yiyebilir. Üstelik düşük kalorili…

Lezzetli ve hafif bir akşam yemeği yemek istiyorsanız, bu tarifler tam size göre…

DİYET RUS SALATASI (2 kişilik)

Malzemeler:
  • 4 yemek kaşığı light mayonez
  • 4 yemek kaşığı suyu süzülmüş yoğurt
  • 10 yemek kaşığı garnitür
  • 6 küçük kornişon (salatalık turşusu)
Yapılışı: Önce mayonez ve yoğurt iyice karıştırılır. Bu karışıma diğer malzemeler eklenir. Afiyetle yenir. 

Hazırlama süresi: 10 dakika
Zorluk: 1

YUMURTALI ISPANAK KAVURMA (2 kişilik)

Malzemeler:
  • 800 gram ıspanak
  • Bir baş orta boy soğan
  • 2 yemek kaşığı sıvı yağ
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 yumurta
  • Tuz
Yapılışı:  Önce ıspanaklar bol su ile yıkanır. Soğan ve ıspanaklar doğranır. 28 cm’lik teflon bir tavada sıvı yağ ve tereyağı eritilir. Önce soğan pembeleşinceye kadar pişirilir, ardından ıspanak eklenir. Suyu azalınca içine yumurta kırılır ve hızlıca karıştırılır. Ispanağın suyu çekilinceye kadar kavrulur.   Sıcak olarak servis edilir.

Hazırlama süresi: 45 dakika
Zorluk: 2


22 Ocak 2012 Pazar

EJDERHA DÖVMELİ KIZ

David Fincher’in yönettiği başrollerinde James Bond’dan tanıdığımız Daniel Craig ve genç oyuncu Rooney Mara’nın yer aldığı film neredeyse 3 saate yakın sürüyor.  Stieg Larsson’un aynı adlı kitabından sinemaya aktarılan filmin devamı gelebilir, çünkü Larsson’un Milenyum Üçlemesi adını verdiği kitap serisinde Ateşle Oynayan Kız ve Arı Kovanına Çomak Sokan Kız da var. 

Filmin konusu kısaca şöyledir; Mikael, ekonomi gazetecisidir. yaptığı bir haberin asparagas çıkması sonucu hem dergisi hem de kendisi zor durumda kalır. (Aslında durum hiç de göründüğü gibi değildir) Bir müddet dinlenmeye çekilmeye karar verir. Tam da bu sırada kendisine bir iş teklifi gelir. Zengin ve yaşlı iş adamı Henrik Vanger, Mikael’den yıllar önce kaybolan ve bir cinayete kurban gittiği düşünülen yeğeni Harriet’in katilini bulmasını ister. Yaşlı adam, aile bireylerini tanıtırken “Dünyanın en iğrenç insanlarını yani ailemi tanıma fırsatı bulacaksın” der ve kısaca filmin gidişatı hakkında ipucu verir. Mikael, teklifi kabul eder ve yaşlı adamın müştemilatına taşınır. Bir dedektif gibi inceleme yapmaya başlar. Bu arada, Mikael’in başına bunlar gelirken aynı anda ejderha dövmeli 23 yaşında devlet korumasında olan Lisbeth’in de başından geçenleri izlemekteyiz. Filmin başından itibaren iki karakterin yollarının ne zaman kesişeceğini merak ediyorsunuz.

Özel bir dedektiflik firmasında çalışan Lisbeth yaşlı adam için Mikael’i takip etmiş ve onun hakkında detaylı bilgi edinmiştir. Lisbeth, sosyal hizmetler görevlisine belli aralıklarla gitmek zorundadır. Ancak, sosyal hizmet görevlisi, tam bir pisliktir, fırsattan yararlanıp Lisbeth’i cinsel fantazilerine alet eder. Neyse ki Lisbeth adama unutamayacağı kalıcı bir ders verir

Biz tekrar Mikael’e dönelim, Vanger ailesinin bireyleriyle tanışırken o güne yönelik ipuçları bulmaktadır. Özellikle o güne yönelik fotoğraflara ulaşmasıyla Mikhael’in sonuca ulaşması yaklaşır. Bu arada daha fazla bilgiye ulaşması ve araştırma yapması gereken Mikhael, kendisine yardımcı ister. Henrik Vanger’in yardımcısı ona Lisbeth’i getirir ve iki başrol oyuncusu birlikte çalışmaya başlar. Lisbeth, teknolojiye hakim olduğu kadar iyi bir araştırmacıdır. İkili arasında duygusal bir bağ kurulurken sonucu da çok yaklaşırlar.

En sonunda katilin uşak olmadığını anlarızJ İşin şakası bir yana ben başından beri katili tahmin etmiştim, benim için sürpriz olmadı, ama katilin kim olduğunu öğrenmekle bitmiyor filmde başka sürprizler de var.

Burada katilin şu sözlerini aktarmadan edemeyeceğim. Filmin özlü sözlerinden ve benim de katıldığım bir tespit: “Korkmalarına rağmen bir insanı kıramama duygusu galip geliyor. Sonlarını bile bile ama içlerinde bir umutla kurbanlar hep kendi ayakları ile gelirler.” (Cümleyi tam olarak kelimesi kelimesine hatırlayamıyorum ancak hatırladığım kadarını aktarabiliyorum)

Gerilim seviyorsanız, iyi kurgulanmış bir film izlemek istiyorsanız gidin derim.

FİLMDEN ÇIKARDIKLARIM

  • İnsanın doğasını anlatan filmlere iyi bir örnek. Kimin iyi kimin kötü bir insan olacağının belli olmadığı, bazen en iyinin en uzağımızda bazen de en kötünün en yakınınızda olabileceğini gösteriyor.
  • Ülkemizde hala derli toplu bir arşivcilik olmadığına sıklıkla şahit olan birisi olarak gelişmiş toplumlardaki arşivcilik kültürünü kıskanarak izledim.
  • Asla dövme yaptırmayacağım ve piercing taktırmayacağım

    16 Ocak 2012 Pazartesi

    KONYA GEZİSİ VE HIZLI TREN DENEYİMİ


    Kısa bir gezi için 2011 yılının son ayında Konya’ya gittik. Yedi tepeli bir şehirde oturan, engebeli arazide yaşamaya alışık benim için Konya uçsuz bucaksız bir düzlüktü. Hiç mi yükselti olmaz bu şehirde…

    14 Ocak 2012 Cumartesi

    BABALAR VE OĞULLARI

    Üç gerçek hayat hikayesi… Babalar ve oğulları hakkında…

    Mehmet Akif Ersoy, Tevfik Fikret, Ümit Yaşar Oğuzcan ve oğulları…

    Mehmet Akif Ersoy’un oğulları Emin ve Tahir… Emin’in cesedi Beşiktaş’ta bir çöp konteynerinde bulundu, Tahir ise yokluk içinde öldü.

    Tevfik Fikret’in oğlu Haluk, Amerika’ya yerleşti Hristiyanlığı seçip papaz oldu.

    Ümit Yaşar Oğuzcan’ın oğlu ise Galata Kulesi’nden kendini boşluğa bıraktı.

    Ünlü şair Oğuzcan, oğlu Vedat’ın ölümünden sonra şiirlerinde ölüm ve acı temasına ağırlık verdi. Bu şiir bir babanın oğluna vedası

    Ümit Yaşar Oğuzcan’ın şiiri Galata Kulesi’nin ilk bölümünden

    6 Haziran 1973
    Pırıl pırıl bir yaz günüydü
    Aydınlıktı, güzeldi dünya
    Bir adam düştü o gün Galata Kulesi’nden
    Kendini bir anda bıraktı boşluğa
    Ömrünün baharında
    Bütün umutlarıyla birlikte
    Paramparça oldu
    Bir adam düştü Galata Kulesinden
    Bu adam benim oğlumdu

    12 Ocak 2012 Perşembe

    BİR KÖPEĞİ SEVMEK

    Hayvanlarla bir bağım hiç olmamıştır. En yakın ilişkim Teyzemin Karabaş isimli ve ismi ile müsemma olan köpeğiydi. Çocukken ne zaman teyzeme gitsek Karabaş’tan köşe bucak kaçmak zorunda kalırdım. Genel olarak zaten hayvanlardan korkan biriyimdir. Hatta kedi bile beni ürkütür. Ancak, onları uzaktan sevebilirim.

    Hayvanları anlamaya çalışmam ve onlara daha sıcak bakmam çevremdeki hayvan severlerin sayesinde oldu. Hayvanlar hakkında duyduğum pozitif anılar ve sahiplerinin sevgi dolu bakışları beni etkiledi.

    Birgün evin yakınındaki bir alışveriş merkezinde yer alan petshop’taki Çov Çov cinsi diğer adıyla Çin Aslanı köpek benim hayvanlara dokunamama alışkanlığımı sona erdirdi. Öyle sevimli, öyle masum, öyle uysal, hatta şapşal (tamamen sevimli anlamda kullanıyorum) bir ifadesi vardı ki…

    Oraya birkaç kez daha gittik ve neredeyse onu almaya bile karar vermiştik. Her günümüz onu konuşmakla geçiyordu, sık sık fotoğrafına bakıyorduk, bayağı hayatımıza girmişti. Sonra nasıl bakarız tedirginliği bizi bu isteğimizden vazgeçirdi.

    Onu görmeye gittiğimizde bizi görüp seviniyor sanki bizi ailesi olarak kabul ediyor gibi geliyordu. Ben de ona alıştım ve önceleri yavaş dokunuşlarla sonra bayağı severek ilk köpek arkadaşıma da kavuşmuş oldum.

    Artık almayacağımız kararını verdiğimiz de son kez arkamızdan tek bir defalık havlamasını da asla unutamayacağım. Sanki bizim onu almayacağımızı anlamış gibiydi. Hayvanların bu kadar hisli ve akıllı olabileceğini tahmin bile edemezdim. Bu arada Çov Çov’lar çok nadir olarak havlıyormuş.

    Çov Çov’u almaktan vaçgeçmiş olabiliriz ancak hayvan sevgisi içime işlemiş bir kez.

    Ne zaman balık ve tavuk yapsak arta kalanları sitedeki kedilere vermeye başladık. Onlar da bizim onlara yemek verdiğimizi bildiklerinden elimizde ne zaman torba görseler saldırmaya başladılarJ

    Yakın bir arkadaşımın Amerikan Cocker cinsi köpeği Romeo’yu da sevdiğimi atlamamalıyım. Doğrusu Romeo yabancılara çok hevesli değil, biraz naz yapıyor. Ancak onun elde örülmüş kıyafetleri Romeo’yu daha da şık yapmış. Köpeğine kıyafet almayı düşünenleri bu sözlerim, ailede iyi örgü bilen varsa çok güzel tasarımlar çıkabilir.

    Şimdi düşünüyorum da Karabaş ile oynayıp onun dost canlısı yaklaşmalarına karşılık verseydim çocukluğum daha da güzel geçebilirdi. Öldüğünde gerçekten çok üzülmüştüm. Aradan yıllar geçmesine rağmen hala onu anıyorum.


    9 Ocak 2012 Pazartesi

    UZUN SARI SAÇLI DOSTUN ARDINDAN



    Upuzun düz ve sarışın saçları vardı. 90’lı yılların başında üniversiteye hazırlanmak için gittiğimiz dershanede tanışmıştık.


    Hep gülen bir yüzü pozitif bir enerjisi vardı.

    Aynı üniversitenin farklı bölümlerini kazandık. Üniversitede de komşu olduk birbirimize.

    Sonra yıllar geçti aradan, aynı işyerinde farklı bölümlerde çalıştık.

    Tesadüf bu ya kuzeniyle de uzun süre birlikte çalıştık.

    Arada haberlerini aldım, telefonda sesini duydum.

    Sonra işten ayrıldım kocaman İstanbul’da uzak kaldık habersiz kaldık.

    Bir gün facebook’ta kuzeninin sayfasında öldüğünü okuyana kadar O’ndan habersiz kaldım.

    Aynı yaştaydık,

    Kısa bir ömür,

    Ölüm sana yakışmadı,

    Huzur içinde yat

    7 Ocak 2012 Cumartesi

    2011 HEDEFİ İTALYA TURU VE DİLEĞİMİN KABUL OLMASI

    Trevi Aşk Çeşmesi

    Her yeni yıla girerken yapılacaklar listesi hazırlarım. Bugüne kadar hepsini gerçekleştirdiğim görülmemiştirJ

    İyimser bir bakış açısı ile listeden yapamadıklarıma değil de yaptıklarıma bakarak kendime iyi not veririm. (Biraz torpil geçiyorum)

    2011’in kısa bir değerlendirmesini yaparsam görmediğim bir ülkeye gidilecek maddesini yerine getirmiş olmanın mutluluğu ile 10 üzerinden 9’u hak ettiğimi sanıyorum. Geriye kalan 1 de diğer yapılamayan 99 madde için olsun.

    İtalya görmeyi arzuladığım gidenlerin anlata anlata bitiremediği bir ülkeydi benim için. Gittim gördüm şimdi kişisel izlenimlerimi aktarabilirim.

    1 Ocak 2012 Pazar

    İlk yazı heyecanı

    Başlık bu kadar klasik
    1 Ocak 2012 yılın ilk günü hayatımda yeni bir sayfa
    Hayata dair hayatıma dair yazıları ve fotoları paylaşmak,
    benden bir iz bırakmak için,
    Blog "suyun hikayesini" yani beni anlatacak...

    LinkWithin

    Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...