İstanbul’dan sabaha karşı 4 civarında yola çıktık. Amacımız öğle saatlerinde Çanakkale’ye varmaktı. Nitekim, trafik sorunu yaşamadan Tekirdağ’ı geçtik. Ancak sabaha karşı sis hızımızı kesti. Tekirdağ-Malkara-Keşan hattında yoğun bir sisle karşılaştık. Keşan’a vardığımızda sabah çoktan olmuştu, kahvaltı ve mola planımızı öne çektik.
Buradaki molanın ardından Keşan’dan Edirne-Çanakkale yoluna giriyoruz. Yolların çoğu bölünmüş ve trafikte rahat. Gelibolu ile birlikte Çanakkale Boğazı’na da giriş yaptık.
Gelibolu yarımadasına
öğleden sonramızı ayırdık. Yoğun bir program eşliğinde bu kara parçasında
kilometrelerce yol yapıp başlangıç noktamıza döndük. “Gelibolu yarımadası için
bir gün ayırmalısınız” sözünün çok doğru olduğunu da gezimizin sonunda çok iyi
anladık. Akşama yakın yemek ve konaklama için Kilitbahir’e gittik. Burada Yalı Caddesi’nde
oturup karşı kıyıda ışıklarla daha da güzelleşen Çanakkale’yi izleyip boğazda
seyir halindeki gemilere bakarak yemeğimizi yerken uzun zamandan beri ilk kez hayatın
yavaş aktığına tanık olduk. O anda keyfimiz yerinde havanın kararmasıyla soğuktan
korunmak için hırkalarımızı giydik, yüzümüzü denize döndük, hiç bir şey
düşünmeden sessizce yavaş akan hayatın tadını çıkardık. Uykuya yenik düşünce de
yakındaki bir pansiyona sığındık. Çanakkale’de pansiyonlar daha çok ev kiralama
şeklinde çalıştığı için yatak odası, salonu mutfağı tamamen bize ait olan
pansiyonda yorgunluğumuzu attık.
Sabah kendimize gelip erkenden
Kilitbahir’den Çanakkale’ye geçtik. Yarım saat arayla kalkan feribotlar da
bayrama rağmen sıra yoktu. Feribota yerleşme, yolculuk ve varışı hesaba katınca
15 dakika olmadan karşıya geçtik. Hiç hesapta yokken Çanakkale’de arabayı park
edip şehrin içine karıştık. İyi ki de böyle yapmışız; Burası tam da eski şehrin
olduğu bölgeymiş, evleri, çarşısı, sokaklarıyla bizi hemen içine çekti. Pek bir
sevdik Çanakkale’yi ayrılmak istemiyoruz, ancak İzmir bizi bekler. İzmir-Çanakkale
yolunda ilk durağımız Truva. Yaklaşık 30 kilometre sonra kahverengi Truva
levhasından saptık, 5 kilometre ilerleyince Truva Milli Parkı sınırları içine
girdik.
Geçen bayramda olduğu gibi
bu bayramda da müze kart bizim en iyi yol arkadaşımız oldu. Müze kartımızla
ücretsiz geçtiğimiz kapının ardından bizi keyifli bir gezip bekliyordu. Müze
dükkanları içinde bol çeşidi ve yeterli metrekaresi ile en iyilerinden biri
olduğunu düşündüğüm Truva’dan hediyeliklerimizi alıp yola koyulduk.
Yeniden İzmir-Çanakkale yolu
üzerindeyiz. Hiç sapmadan ilerledik, Ezine’de durup meşhur peynirlerinin tadına
baktık, elbette almadan da geçmedik. Sonunda Ayvacık’a geldik. Buradan Assos’a
geçmek için iki alternatif var, ya Ayvacık
sapağı ya da buradan birkaç yüz metre ilerdeki Assos sapağı kullanılabilir. Buradan
levhaları takip ederek bizi sonbaharın sıcak bir gününde karşılayan Behramkale
köyüne ulaştık. Meydana arabayı park edip taşlı sokaklarında yürüyerek Athena Tapınağı’nın
bulunduğu tepeye çıktık. Manzara süper, buradan Antik Assos Limanı’na tepeden görme
imkanı var.
Hava kararmadan limana indik.
Bayram kalabalığı Assos’u doldurmuş, deniz ılık, liman ve çevresindeki taş
binalar harika.
Buradan ana yola çıkmak
yerine sahilden Küçükkuyu’ya ilerlemeyi tercih ettik, oteller nedeniyle çok sık
olmasa da deniz kenarında köylerin arasından yaptığımız yolculuktan çok memnun
kaldık.
Küçükkuyu’dan, daha çok
yazlıkçı mekanları diye anılan Altınoluk, Akçay, Burhaniye, Ayvalık, Dikili
üzerinden geçip Aliağa’ya ulaştık, artık İzmir’de sayılırız. Bu bol molalı
yolculuk sonucunda akşam 12’de eve varabildik. Ama buna değdi.
İzmir merkez olmak üzere
Bayram boyunca günü birlik gidilecek birçok rota var. Foça, Alaçatı, Çeşme,
Ildırı, Tire, Birgi gibi.
İzmir dönüşünde ise geliş
yolunu takip edip Küçükkuyu’ya kadar geldik. Yol uzamasın diye buradan Assos’a
uğramadan Ayvacık’a doğru hareket etme kararı aldık. Kaz Dağları’na tırmanırken
doğa güzel ancak yol bölünmüş olmadığından önümüze düşen ağır vasıtalarla
tahminimizden daha uzun bir yolculuk yaptık. Neyse ki kahvaltıda Çanakkale’ye
vardık, oradan da kısa ve deniz manzaralı yol tavsiyesiyle Kavakköy’den anayolu
terk ettik. Şarköy’den geçip deniz
kenarından yolculuğumuzu sürdürdük. Ancak bizi bir sürpriz bekliyordu; Mürefte’den
sonra içeri doğru kıvrılan yol bizi metrelerce yüksekliğe çıkardı. Uçmakdere
tabelası bize bu keskin virajlı, daracık ve uçurumlu yolda hayli anlamlı geldi.
Bir başka levhada ise buralarda yamaç paraşütü yapıldığını öğreniyoruz, işte
sözün bittiği yerdeyiz.
Aşağı bakmakta zorlandığım, oldukça tenha ve tehlikeli yolculuğumuz da inişe geçip Kumbağ’da tekrar “karaya” ayak basınca “Maceralı” bir yolculuktu diye kendimizi teselli ettik. Sonra sırasıyla Kumbağ, Barbaros, Tekirdağ, Marmaraereğlisi, Silivri ve E-5 üzerinden eve vardık. Neredeyse toplamda 2.500 km’yi bulan Bayram tatilimizi burada tamamladık. Bu rota bizi çok memnun etmekle birlikte bazı yolları listemizden ilelebet çıkarıyoruzJ
YOL
ÜSTÜNDE NEREDE DURULUR
Keşan çıkışındaki
benzinlikte durulup kahvaltı edilir. Henüz acıkmadıysak Gelibolu’ya gelmeden Shell’in
“Miller” isimli benzin istasyonunda durabiliriz, arkadaki hayvanat bahçesi de
gezilir.
Küçükkuyu-Akçay yolu şehir
içinden geçtiği için buralarda durmak mümkün. Ancak Akçay’dan sonra mola
verecek yer bulmak zor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder