13 Haziran 2012 Çarşamba

ABANT’TA YAZ

Abant’a yaz gelmiş. Doğa yeşilin bütün tonlarını üzerine giymiş, gölde buzlar erimiş, gökyüzü yine masmavi…

Kışın, karlar altında Abant’a yaptığımız yolculuk çok gerilerde kaldı. Haziran ayının, yaz mevsiminin güzellikleri Abant’a ayrı bir hava katmış.

İstanbul’dan 3,5 saatlik bir yolculukla öğlen Abant’a varıyoruz. Hava çok sıcak, 30 derecelerde, serinlik ancak gölgelerde.

Bu sefer başka bir Abant var karşımda, kışın kimi yerde insan boyuna ulaşan, kardan fark edemediğim bölgeleri keşfediyorum.

Bu ahşap yol sanki Uzakdoğu filmlerinden fırlamış gibi

Önce kışın üzerinde bol bol fotoğraf çektirdiğimiz kartpostallara konu olan göl kafedeyiz. Kafenin hemen altından donmuş göl üzerinde yürüyüş yapmıştık.


Sıcak havada ancak gölgede oturabiliyoruz. Manzara muhteşem, gölün kenarında çiçekleri kalmamış nilüfer çanakları var. Çiçeksiz bile suyun üzerinde çok güzeller.

Bu arada bahçede kocaman bir Saint Bernard bize bakıyor. Yanına yaklaşınca kendini çimenlere bırakıyor, adeta sıcaktan bayılıyor.


Arkadaşlar onu sevmeye koşuyor ben de fırsattan yararlanıp onu fotoğraflıyorum. Tam da bu sırada başını kaldırıyor ve havlıyor. Hepimiz çil yavrusu gibi dağılıyoruz. Sonrasında Saint Bernard yine baygın duruşuna geri dönüyor.

Biraz soluklanıp, güneş sıcaklığını azaltmaya başlayınca yürüyüşe çıkıyoruz. Gölün çevresi 7 km. Devamlı durup manzarayı fotoğraflıyoruz. Yürüyüşümüz bir saat 20 dakika sürüyor.


Gölde gün batımı
Yol boyunca orman ve göl manzarasının tadını çıkarıyoruz, bol bol temiz hava depoluyoruz. 

Akşama doğru dağların tepeleri dumanlanıyor.
İyi bir akşam yemeğini hak ettik. Konakladığımız Büyük Abant Otelinde yemeklerde yöresel tatlara da yer vermişler.

Turizmin önemli bölümlerinden biri de yemek. Artık herkes gittiği yöreye özgü yemekleri tatmak, yeni mutfaklar keşfetmek istiyor. Benim ilk tercihim yöresel tatları denemek oldu. Keşli-cevizli eriştesi, peynirli gözlemesi, bakla çorbası, sucuğu ve değişik otlarla yaptıkları salataları çok lezzetliydi.

Yemeğin ardından göl kafeye iniyoruz. Göl kafede akşam canlı müzik var. Hava o kadar güzel ki dışarıda zaman geçirmeyi tercih ediyoruz.

Koro elemanları bir araya gelip, bugüne kadar öğrendiğimiz eserleri söylüyoruz. Abant’ın havasından mı suyundan mı, koromuz eserleri çok güzel seslendiriyor.

Geç saatte uykuya çekiliyoruz. Temiz hava benim çabuk uyanmamı sağlıyor. Saat 6, biraz TV seyrediyorum, sıkılınca kendimi dışarıya atıyorum. Tek başıma dolaşıp fotoğraf çekiyorum.



Ağaçlar bulutlarla arkadaş

Kozalaklar

Bazı arkadaşlar göl çevresinde dolaşmak için bisiklet kiralıyor. Burada yapılacaklar listesine yürüyüşün yanına bisikleti de eklemek gerek. Yol bir iki nokta hariç engebeli değil.

Sabah yürüyüşü için belirlediğimiz saatte arkadaşlarla buluşuyoruz. Bu sefer oyalanmak yok, daha hızlı bir tempoda yürüyüşü tamamlıyoruz. 1 saat 5 dakika. Bravo bize.

Sabahki yürüyüşte, piknikçilerin erkenden gelip hazırlıklara başladığını görüyoruz.

Ancak, otomobiller çok hızlı geçiyor. Burayı otoban sanıyorlar. Arkadaşlar göl çevresinin otomobillere yasaklanması fikrini tartışıyorlar.

Sabahki göl gezimizde Saint Bernard’a tekrar rastlıyoruz. Arkadaşıyla birlikte sakin sakin o da yürüyüş yapıyor.

Artık dönüş zamanı geldi. Defalarca gelebilirim Abant’a, ancak tercihim karlarla kaplı Abant…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...