Pazar günü İstanbul’un gizli cenneti olarak tanımlanan Karaburun’a gittik ve hayal kırıklığına uğradık. Güzel bir doğası olan Karaburun ne yazık ki kötü yapılaşmaya kurban gidiyor.
Karaburun’a gidiş
yaklaşık bir buçuk saat sürüyor. Biz Altınşehir üzerinden Arnavutköy'e gittik
oradan Tayakadın'ı geçip Karaburun'a indik. Yol bazen gidiş gelişli ve oldukça
virajlı bazen de otobana dönüşüyor.
Yolda Karaburun’a
yaklaşırken ağaçların arasından birden karşımıza çıkan rüzgar tribünleri bizi
şaşırttı. Bu manzara film ya da diziler için mekan arayışı içinde olanlara
önerilir.
Karaburun, uçsuz bucaksız plajı
ile bambaşka bir Karadeniz coğrafyası sergiliyor.
Kumsal iri taneli kumlarla kaplı, denizin hırçınlığını azaltmak için yapılan dalgakıranlar sahil şeridine dizilmiş.
Karpuz kabuğu
denize düşmeden denize girilmez derler yalanmış. Bu havada çoğunluğu gençler
olmak üzere kendini denizin serin sularına bırakanları gördük. Hiç cazip
gözükmüyor!
Yeniköy’e doğru
giden yolda yürüyüş yaptık. Dümdüz yol boyunca bir tarafımızda deniz ve kumsal
diğer tarafımızda betonlaşmış yerleşim ve yukarısında yeşili bir doğa.
Karaburun fenerine
gidiyoruz. Asıl Karaburun köyü de zaten burada. Bir burunda kurulu olan köy asıl
şimdi bir Karadeniz köyüne benziyor; yamaçtaki evler, yokuşlar, uçurumlar…
Oturup, ufuk çizgisine
baktık, denizin üzerinde bir gemi bile yoktu. Buradan bakınca kumsalın uzunluğu
iyice anlaşılıyor.
Biz gittiğimizde Fenerin çevresindeki mahallede köy halkı kayıklarını boyayıp tamir ediyordu. Kayıkları buradan denize indirmek zor olmalı.
Fenerin bir tarafı Yeniköy’e
doğru kumsala bakarken diğer tarafında yamaçlar denizle buluşuyor. Bu tarafta
denize ulaşım zor, yürümek gerek.
Limandaki Hanımeli
restoran da karnımızı doyurmak istiyoruz ancak yer yok mutlaka rezervasyon
gerekiyor. Biz de Dostlar restoranına gidiyoruz.
Levrek ve salata yiyoruz.
Deniz levreği lezzetliydi. Salatayı iyi yaptığım için bana salata beğendirmek
zor. Çay içmek istiyoruz ancak bu küçücük isteğimiz pek makul karşılanmıyor. Bu
kadar insana çay yetişmiyormuşJ
Yemek yemek için
fazla alternatif yok. Ancak odun ateşini kullanan bir fırın buluyoruz.
Ekmekleri lezzetli, fırın Karaburun’a girip yokuştan inmeden önce sağda
bulunuyor.
Dönüş yolunda
Terkos Gölü’nün kenarında manda yoğurdu satan bir kulübeden toprak çanak içinde
yoğurt aldık.
Emeğiniz için öncelikle teşekkür ederim. Yaptığınız çalışma gerçekten çok güzel ama bir konuda eleştiri yapmak istiyorum. Yazınızda dilbilgisi açısından ciddi anlam bozuklukları ve bağlantı kayıpları var. Makale ve kişisel günce okumayı çok seven birisi olarak, ciddi derecede gözüme battı. Lütfen kusuruma bakmayın, inanın kötü niyetle yazmak istemedim. Sağlıcakla kalın.
YanıtlaSilKara burun hakkında gozlemleriniz çok iyi Karaburun hakkında bilgi sahibi olduk teşekkürler. SUYUN HİKAYESİ.
YanıtlaSilÇok değerli bir yazı teşekkürler bilgi için
YanıtlaSil