14 Mayıs 2012 Pazartesi

ŞİLE’Yİ GÖRMEK LAZIM


Son zamanlardaki seyahatlerim arasında en memnun kaldığım en huzur bulduğum Şile yolculuğu oldu. Yakında daha kalabalık bir grupla Şile gezisi bizi bekler…


İstanbul’da hava çok kasvetli. Kara bulutlar gök yüzünden rüzgarla birlikte sürükleniyor. Saat 7.40 yola çıkıyoruz istikamet Şile.

Yol rahat, henüz hafta sonu tatilcileri yollara çıkmamış. Ümraniye İkea’yı geçip Çekmeyeköy’e doğru dönünce tabiatın bonkör rengi yeşili görüyoruz.

Gözlerimiz daha yeşile yeni alışmışken birbiri ardına dizilen konut projeleri karşımıza çıkıyor.

Neyse ki bunları geçip tekrar yeşil renkle buluşuyoruz.  

Boğucu havaya rağmen her iki yanımızdaki güzellikler yüzümüzü güldürüyor.

Zirveye çıkıp inişe geçiyoruz. Şile tabelasından sapıp limana doğru yollanıyoruz.

100 kilometrelik bir yolculukla Şile’ye varıyoruz.

Arabayı park edip henüz uyanmamış şehri turist gözüyle geziyoruz.



Önce limana inmeye karar veriyoruz. Tepeden kaleye ve renkli teknelerin bağlandığı limana, bugün her zamankinden sakin Karadeniz'e bakıyoruz.


Limandaki kısa yürüyüşümüzü dalgakıranın üzerine taşıyoruz. Uçtaki fenere kadar yürüyoruz.

Şile Kültür Merkezi
Hava serin zaman zaman yağmur çiseliyor.

Kale ile kıyı arasında teleferik bağlantısı
Limandaki balık restoranında çay içiyoruz.

Sahile paralel caddede Şile bezi satan dükkanlardan birinin içine giriyoruz. Dükkan sahibesi yaşlı kadın Anneler gününü defalarca hatırlatıp vicdanlarımıza sesleniyor. Sadece Anne hediyesi ile de yetinilmiyorJ

Sonrasında caddede ilerliyoruz. Caddenin her iki tarafından ikişer üçer katlı evler dizilmiş, tipik bir yazlık kasaba havasında.


Caddedeki tarihi çeşmedeki yazıdan etkilenip su içmeden geçmiyoruz. Umarım biz de bu suyun hayrını görürüz.

Çayın yanında yemek için kuru pasta, çubuk alıyoruz. Mutlaka dondurmayı denemeliyiz. Limonlu ve kestaneli dondurma benim tercihim. Her ikisi de birbirinin zıttı tatlar.


Caddedeki sokak aralarından deniz ve liman çok güzel görünüyor.



Eski evler hala ayakta, mimarisi çok bozulmamış hep böyle kalsın buraya yakışmayan apartmanlar yapılmasın.

154 YILLIK DENİZ FENERİ

 



Deniz fenerlerine bayılıyorum. Kendimi eski zamanlarda yaşıyor gibi hissediyorum.

Şile’nin Deniz Feneri de ayrı bir güzel.

Karaburun’dakidokunulmaz fenerden sonra burası pek bir özgür geldi bize. Bahçesine girip küçücük müzesini geziyoruz.

Fenerin kendisi zaten çok zarif. 1858-1859 yıllarında Sultan Aziz tarafından Fransızlar’a inşa ettirilmiş. Deniz seviyesinden 60 metre yükseklikteki fenerin kulesinin uzunluğu 19 metre. Işığı 35 mil uzaktan görülebilen Şile Feneri, uluslar arası standartlara uygun Türkiye’nin birinci sınıf en büyük deniz feneri olma özelliğini taşıyor. 


Fenerin bahçesinden aşağı bakıyoruz. Hava sisli, görüş mesafesi düşmüş, karşıdaki mağara, karadenizin deli dalgalarıyla meydana gelmiştir diye düşünüyoruz.

Fenerin ardından Ağlayan Kayalara doğru gidiyoruz. Kumsal ve deniz çok güzel gözüküyor.



Artık dönüş zamanı, karnımız acıkıyor Şile çıkışında gözleme yiyoruz. Evde yapılan gözlemelerimizin lezzetini düşününce hayal kırıklığına uğruyoruz.



İki küçük misafirimiz var. Pek bir sevimliler, gözlemelerimizi seve seve onlarla paylaşıyoruz.

Dönüşte hepimiz memnunuz, en kısa zamanda Şile’ye yine gelmek konusunda hem fikiriz.  



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...